MODERN MISIR ROMANINDA SALGIN HASTALIKLAR (AHMED HÂLĠD TEVFÎK ÖRNEĞ

Prof. Dr.Abdullah Kızılcık 2024-02-06

MODERN MISIR ROMANINDA SALGIN HASTALIKLAR (AHMED HÂLĠD TEVFÎK ÖRNEĞ

Özet Dünyayı büsbütün etkisi altına alan Yeni Koronavirüs (COVID-19) pandemisi, tarih boyunca medeniyetlere ve toplumlara ağır kayıplar yaĢatan salgın hastalıkların ve doğurduğu sonuçların yeniden gündeme gelmesine yol açmıĢtır. Hayatın her alanını etkisi altına alan sıra dıĢı olgu olarak nitelenebilecek salgın hastalıklar, insanlığın belleğinde derin izler bırakmıĢtır. Dünya edebiyatları da salgın hastalıkların etkisinden kurtulamamıĢtır. Salgın hastalıkların her yeniden yayılmasında insanlar, edebî eserlerin satır aralarında kalan salgın hastalıklarla ilgili yaĢanan ve hissedilenleri yeniden hatırlamıĢlardır. Ġnsanlık tarihi boyunca Ģair ve edipler, salgın hastalıkları, hastalıkların kurbanı olan sevdiklerini kaybetmelerinden kaynaklanan acıları, karantina altındaki toplumların yaĢadıkları korku, yokluk ve özgürlük kısıtlamaları gibi duyguları gerek Ģiir gerekse hikâye ve romanlarına konu ederek bir bakıma salgınla mücadelelerini kendi alanlarına taĢımıĢlardır. Dahası edebî eserler, salgın hastalıkların insan hayatı üzerindeki etkilerini sonraki kuĢaklara aktaran Ģahit olmuĢtur. Tüm dünya edebiyatları gibi Arap edebiyatı da tarih boyunca Arap coğrafyasının yaĢadığı salgın hastalıkların Ģahidi olmuĢtur. Gerek gerçek hayatta yaĢanmıĢ humma, taun ve kolera gibi salgın hastalıklar, gerekse özellikle bilim kurgu romanlarında geçen ölümcül virüslerin yol açtığı hayal ürünü salgınlar, modern Mısır romanının konuları arasında yerini almıĢtır. Modern Mısır romanı denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biri “el-Arrâb” lakaplı Ahmed Hâlid Tevfîk‟tir. Yazar kiĢiliğinin yanında tropikal tıp alanında uzman doktor olan Tevfîk, gerilim romanları kaleme alan ilk Arap yazarı olarak görülürken fantezi ve bilim kurgu romanlarının da en meĢhur Arap yazarı kabul edilmektedir. Bu çalıĢmada Ahmed Hâlid Tevfîk‟in 1996 yılında okuyucuyla buluĢmaya baĢlayan Safari Serisi‟nden el-Vebâ (Salgın) ve ʻAni‟t-Tuyûri Nahkî (KuĢlardan Bahsediyoruz) adlı romanlarında salgın hastalıklar konusu incelenecektir.


GiriĢ Edebiyat, tarih boyunca temsil ettiği insan topluluklarının yaĢadıkları olayların izlerini taĢımıĢtır. Olayların ortaya çıkıĢı, insanların bu yeni olayları anlamlandırmaya çalıĢmaları, toplum hayatına etkileri, insanların duygu dünyalarında bıraktığı izler gibi hususlar edebiyatın sanatsal estetikle ele alarak sonraki nesillere aktardıklarındandır. Medeniyetlerin kültürel boyutuna ıĢık tutan edebiyat, yaĢananların izdüĢümünü gelecek dönemlere yansıtan sanatsal birikimdir. Toplumların yaĢadığı her olayın dönemindeki canlı Ģahidi olan edebiyat, tarih boyunca insanlığın geçirdiği salgın hastalıkların izlerini de kendi bakıĢ açısıyla kayıt altına almıĢtır. Edebiyatın bu olaylar karĢısındaki iĢlevi, salgının ne olduğundan ve niteliğinden ziyade, insanın duygu dünyasında yarattığı etkidir. Salgın hastalıklar nedeniyle insanların yaĢam tarzlarını yeniden düzenlemek zorunda kalmaları, salgına hedef olma korku ve endiĢelerinin getirdiği tedbirler, insanların katı tedbirlerle ördükleri duvarların ardında çekildikleri kendi dünyalarında hissettikleri, sevdiklerini kaybetme ihtimalinin yarattığı duygusal boĢluk, kaybedilenlerin ardından yaĢanan derin hüzün gibi meseleler, edebiyatın kendine has üslupla iĢlediği konular arasındandır. Tüm dünya edebiyatları gibi Arap edebiyatı da tarihin çeĢitli dönemlerinde Arap coğrafyasını kasıp kavuran salgın hastalıklara kayıtsız kalmamıĢtır. Salgın hastalıklar, Ģair ve ediplerin eserlerinde kendine geniĢçe yer bulmuĢtur. Bu olgu, farklı hastalıklar halinde yeniden gündeme geldikçe önceki kuĢakların salgın edebiyatındaki birikimleri de yeniden hatırlanmıĢ ve yeni eserlerin ortaya çıkmasında yol gösterici olmuĢtur. Yeni Koronavirüs pandemisinin dünya genelinde insan hayatını olumsuz etkilediği günleri yaĢadığımız bu süreç, edebiyatçıların eserlerinde salgın hastalıkların izlerinin sürülmesi ve o günlerde yaĢananlarla günümüzde hissedilen ve yaĢananlar arasındaki ortak vefarklı yönlerin tespit edilmesi gibi bir durumu beraberinde getirmiĢtir. Salgın hastalıklar, gerek klasik dönem, gerekse modern dönemde kaleme alınan Arap edebiyatının manzum ve mensûr eserlerinde dile getirilmiĢtir. ÇalıĢmamızın konusunu teĢkil eden Mısırlı yazar Ahmed Hâlid Tevfîk‟le birlikte, Meleffu‟l-Mustakbel adlı cep romanı serisinden Basmatu‟l-Mevt (Ölümün Parmak Ġzi), Harbu‟l-Feyrûsât (Virüs SavaĢları) ve Feyrûs (Virüs) adlı kitaplarıyla Nebîl Fârûk, Ebola 76 adlı romanıyla Sudanlı yazar Emîr Tâcu‟s-Sirr, Ġsti‟sâl (Eksizyon) adlı romanıyla Faslı yazar et-Tâhir b. Cellûn ve Sâkî el-Yumnâ (Sağ Bacağım) adlı romanıyla Mısırlı yazar Vâil Vecdî gibi isimler, son dönem Arap edebiyatında salgın hastalıkları romanlarına konu edinmiĢlerdir. Bu çalıĢmada Ahmed Hâlid Tevfîk‟in hayatı ve baĢlıca eserlerinden bahsedildikten sonra, yazarın Safari serisinden el-Vebâ (Salgın) ve ʻAni‟t-Tuyûri Nahkî (KuĢlardan Bahsediyoruz) adlı cep romanlarında salgın hastalıklar konusu incelenecektir. 1. Ahmed Hâlid Tevfîk‟in Hayatı ve BaĢlıca Eserleri Gerilim romancılığının ilk Arap yazarı, daha çok gençlere yönelik fantezi ve bilim kurgu edebiyatının en meĢhur yazarlarından olan ve kendi okurlarınca “el-ʻArrâb” lakabıyla bilinen Mısırlı yazar Ahmed Hâlid Tevfîk, 10 Haziran 1962 tarihinde Mısır‟ın Tantâ Ģehrinde dünyaya gelmiĢtir. 1985 yılında Tantâ Üniversitesi Tıp Fakültesi‟nden mezun olan Tevfîk, 1997 yılında tropikal bölge tıbbında uzman doktor olmuĢtur. Akabinde Tanta Üniversitesi‟nde endemik hastalıklar alanında öğretim üyesi ve uzman danıĢman olarak çalıĢmıĢtır. Tevfîk‟in yazarlık serüveni, 1992 yılında el-Muessesetu‟l-ʻArabiyyeyu‟l-Hadîse‟de baĢlamıĢtır. Yazarın ilk romanı, Silsiletu Mâ Verâe‟t-Tabîʻa‟nın (Metafizik Serisi) ilk kitabı “Vampir Efsanesi” anlamına gelen Ustûratu Massâsi‟d-Dimâ‟dır. Beklediği ilgiyi görmeyen ve yayınevi içinde büyük eleĢtiri ve tepkilere maruz kalan kitap, yazara gerilim romanları yazmama ve polisiye romanlara yönelmesi yönünde değerlendirmeleri beraberinde getirmiĢtir. Tevfîk‟in yazarlık hayatının baĢlar baĢlamaz bitmesine yol açabilecek kitap, Mısırlı gerilim romanları yazarı Nebîl Fârûk‟un bulunduğu bir komisyondan olumlu görüĢ almıĢtır. Ahmed Hâlid Tevfîk, Nebîl Fârûk‟un kendi yazarlığındaki özel yerini “Doktor Nebîl Fârûk‟un, benim yayınevine giriĢimin doğrudan sebebi olduğunu asla unutmayacağım. Aksi takdirde en fazla bir yıl sonra yazmaktan vazgeçerdim.” sözüyle belirtmiĢtir. O dönemde Arap âleminde gerilim romanları pek rağbet görmediği halde baĢlangıcı sancılı olsa da Silsiletu Mâ Verâe‟tTabîʻa (Metafizik Serisi), ilerleyen süreçte okuyucu kitlesinin yoğun ilgisini kazanarak büyük bir baĢarı elde etmiĢtir. Bu serinin baĢarısı, yazarı baĢka seriler yazmaya yöneltmiĢtir. Daha sonra yazar, 1995 yılında Silsiletu Fantâziyâ (Fantezi Serisi), 1996 yılında Silsiletu Safârî (Safari Serisi) ve 2006 yılında da Silsiletu WWW (WWW Serisi) serilerini kaleme almıĢtır. Bunlara ek olarak yazarın, Silsiletu Rivâyât ʻÂlemiyye li‟l-Ceyb (Dünya Cep Romanları Serisi) ve Silsiletu Racfeti‟l-Havf (Korku Titremesi Serisi) adlarını taĢıyan yabancı dillerden çeviri Ģeklinde iki gerilim ve bilim kurgu romanı serisi daha yayımlanmıĢtır. Ahmed Hâlid Tevfîk, roman serileri dıĢında yine geniĢ okuyucu kitlelerince ilgiyle karĢılanan romanlar yazmıĢtır. Bunların en meĢhurları 2008 yılında yazılan ve pek çok yabancı dile çevrilen Yûtûbya (Ütopya), 2012 yılında okuyucuyla buluĢan es-Since (Süngü), 2015 yılında yayımlanan Mislu Îkârûs (Ġkarus Gibi) ve 2016 yılında çıkardığı Fî MemerriFi‟rân (Fare Geçidinde) adlı eserleridir. Yazarın bu kitaplar dıĢında Kusâsât Kâbile li‟l-Hark (Yakılabilecek Gazete Küpürleri), ʻAkl Bilâ Cesed (Bedensiz Akıl) ve üç ciltten oluĢan El‟âne Neftahu‟s-Sundûk (ġimdi Kutuyu Açıyoruz) gibi romanları da bulunmaktadır. Roman yazarlığının dıĢında gazete ve dergi yazarlığı da yapan Tevfîk, 2004 yılında Muessesetu‟l-Ehrâm tarafından yayımlanan Mecelletu‟Ģ-ġebâb dergisine katılmıĢtır. Aynı Ģekilde et-Tahrîr gazetesi ve daha baĢka dergilerde yazıları olan yazar, tercüme eserlere de imza atmıĢtır. Yukarıda zikredilen tercüme cep romanı serilerine ek olarak Amerikalı yazar Chuck Palahniuk‟un meĢhur Fight Club (DövüĢ Kulübü) romanını Nâdi‟l-Kitâl adıyla, 2010 yılında Craig Clevenger‟in Dermaphoria ve 2012 yılında Afgan asıllı yazar Hâlid Huseynî‟nin The Kite Runner (Uçurtma Avcısı) romanını da ʻAddâu‟t-Tâira el-Varakiyye adıyla Arapçaya çevrilmiĢtir. Hayatı boyunca 300‟e yakın eser kaleme alan Ahmed Hâlid Tevfîk, geçirdiği bir kalp rahatsızlığı üzerine Kâhire‟deki DemirdaĢ Hastanesi‟nde yapılan ameliyattan sonra 2 Nisan 2018 tarihinde 55 yaĢında vefat etmiĢtir.2 2. Ahmed Hâlid Tevfîk‟in Eserlerinde Salgın 1996 yılında baĢlayarak 2018 yılına kadar devam eden ve 53 kitaptan oluĢan Safari Serisi, Ahmed Hâlid Tevfîk‟in eserleri arasında salgın olgusunun görüldüğü baĢlıca eserdir. Kendisine fanatizm derecesinde bağlı okuyucu kitlesiyle Arap edebiyatının ilk kült yazarlarından biri olan Tevfîk, tropikal bölge tıbbında uzman doktor olmasının avantajını bu seride kullanarak, baĢtan sona seriyi uluslararası özel bir sağlık kuruluĢunda çalıĢan Mısırlı genç bir doktorun maceralarını konu alacak Ģekilde kurgulamaktadır. 29 yaĢında Mısırlı genç bir doktor olan ʻAlâ Abdulazim, yazarın Safari Serisi‟ndeki baĢ kahraman olarak kurguladığı karakterdir. Adını, vahĢi hayvan avı anlamına gelen “safari” kelimesinden alan seri, Kamerun‟da adeta hastalık avlamak için maceradan maceraya koĢan “Safari” adlı bağımsız bir uluslararası sağlık örgütünde çalıĢan Doktor Alâ‟nın yaĢadıklarını okuyucuya aktarmaktadır. Seride yer alan cep romanı Ģeklindeki kitaplarda Afrika‟daki siyasî karıĢıklıklar, fakirlik, organ mafyası, yasak avcılar ve uluslararası ilaç firmalarının yasadıĢı faaliyetleri neticesinde görülen salgın hastalıklar gibi konuları ele almaktadır. Ancak içinden geçtiğimiz Yeni Koronavirüs sürecinde, Safari Serisi‟nde yazarın en çok dikkatleri çeken eserleri virüs kaynaklı salgın hastalıklardan bahseden el-Vebâ (Salgın), el-Maradu‟l-Esved (Kara Hastalık), el-Maradu‟s-Sâbiʻ (Yedinci Hastalık), ʻAni‟t-Tuyûri Nahkî (KuĢlardan Bahsediyoruz) ve el-Mevtu‟l-Asfar (Sarı Ölüm) gibi romanlarıdır. Bu çalıĢmanın konusu olan romanlar incelendiğinde yazarın meslekî birikiminin sağladığı avantajla eserlerinde ortaya koyduğu ön görünün ne derece isabetli olduğu anlaĢılmaktadır. Yazar, romanının detaylarıyla adeta günümüzde yaĢanan pandemi sürecinde yaĢananlara ıĢık tutmakta ve okuyucuya hali hazırda yaĢadığı olayları çok önceden haber vererek yaĢanmıĢlık hissini tattırmaktadır2.1. el-Vebâ (Salgın) el-Vebâ (Salgın) adlı cep romanı, Safari Serisi‟nin ilk kitabıdır. Adından da anlaĢılacağı üzere kitap, bilinmeyen bir virüs kaynaklı tehlikeli bir salgın hastalığın ortaya çıkmasını, yayılmasını ve salgının kontrol altına alınması uğruna verilen mücadeleyi konu edinmektedir. Yazar bu romanına, serinin baĢ kahramanı olan Doktor ʻAlâ Abdulazim‟in, pek çok sağlık hizmetinden mahrum kalan Kara Kıta‟da salgınlarla mücadele hedefiyle kurulan Safari adlı sağlık örgütüne katılması ve ilk görev yeri olarak Kamerun‟un kuzeyinde Çad ve Nijerya sınırına yakın bir bölgede bulunan Ngaoundere Ģehrine gidiĢiyle baĢlamaktadır. Dünyanın farklı ülkelerinden yaklaĢık 200 doktor ve sağlık çalıĢanını barındıran örgütün bu kitapta mücadele ettiği salgın hastalık, hastanın bedenindeki tüm menfezlerden kan akmasına yol açan, Afrikalıların kara büyü olarak niteledikleri ve yerel Bantoid dilinde “Dava” adını verdikleri bir hastalıktır. Okuyucuya pek çok gerçek tıbbî, tarihî ve coğrafî bilgi veren yazar, romanın satır aralarında salgının yayıldığı bölge insanı hakkında bilgiler sunmaktadır. Okuyucuyu Afrika‟nın meçhul coğrafyasındaki gizemli bölgelerle tanıĢtıran yazar, burada yaĢayan insanların düĢünce dünyasından bilgiler aktarmaktadır. Tevfîk, Afrikalıların herhangi bir açıklama getiremedikleri, karĢısında çaresiz kaldıkları kötülüklere uygun gördükleri tek teĢhisin sihir olduğunu, kendilerini bundan kurtaracak çözümü büyücülerde aradıklarını ve büyücülerin de klasik bir Ģekilde kötü ruhların hastanın bedenini istila ettiğini söylemekle iĢe baĢladıklarını belirtmektedir.3 Ahmed Hâlid Tevfîk, bu romanında hastalığın ortaya çıkması, yayılması, virüse yakalanan hastalarda görülen semptomlar, hastalığın halk arasında yarattığı korku ve endiĢe gibi hususlarda gerçek veya gerçeğe oldukça yakın bilimsel ve mantıksal bir kurgu benimsemesine rağmen salgın hastalığa kendisinin icat ettiği bir isim vermektedir. Yazar, ilk olarak büyücüye getirilen bir erkekte görülen bu hastalığın önce adamın, sonra eĢinin ve daha sonra da aynı semptomlarla büyücünün ölümüne yol açması üzerine bu hastalığın sıradan bir büyü olmadığının anlaĢılması ve en çok görülen belirtisine uygun olarak yerel dilde “kan damlayan gözler” anlamına gelen “kafamojoro” olarak adlandırılmasını uygun görmektedir. Yazar, okuyucuya salgın hastalıklar hakkında verdiği gerçek bilgilere, bu süreçte verilen doğal ve gerçek tepkileri de iletmektedir. Toplam nüfusu 300 kiĢi olan köyde bir haftada 40 kiĢinin aynı Ģekilde ölmesinin doğurduğu dehĢet hali nedeniyle halkın profilakside (önleyici tıp) ilk hata olarak nitelenen hastalığın görüldüğü yeri terk etme hatasına düĢmeye baĢladıklarını belirtmektedir. Böylece yazar salgının temel yayılma nedenini, vebanın görüldüğü yerden kaçan yerel halkın, farkına varmadan salgını diğer bölgelere taĢımaya baĢlamasına bağlamaktadır. Romanda zincirleme bir Ģekilde fiziksel temas yoluyla ilk görüldüğü noktadan yayılan hastalık, Kamerun sağlık otoritelerinin anlam vermekte zorlanmasına rağmen, DSÖ bölge yetkililerince bir salgın olabilme ihtimaliyle karĢılanmakta, her salgın dönemlerinde duymaya alıĢtığımız Ebola ve Lassa gibi terimlerin dillendirilmesine yol açmaktadır.4 Tropikal tıp alanında uzman doktor olan Tevfîk, eserlerinde uzmanlık alan bilgilerini kullanarak okuyucuya anlaĢılır düzeyde tıbbî bir altyapı bilgisi sunmaktadır. Yazar, romanlarının çeĢitli bölümlerinde, gerçek tıbbî bilgilere veya sağlıkla ilgili istatiksel verilere yer vermektedir. Bu bilgiler, romanda geçen olayların akıĢından bağımsız olarak sunularak adeta hikâyenin bölümleri arasına yerleĢtirilen sağlıkla ilgili kamu spotu reklamlarını andırmaktadır. Bunlardan birinde yazar, 1967-1977 yılları arasının Uganda‟dan Batı Almanya‟ya, Nijerya‟dan Sierra Leone‟ye kadar tüm dünyada viral kanamalı ateĢ etkeni virüslerin yayıldığı bir dönem olduğuna, malariayla sıkça karıĢtırılan sarıhummanın bilinen en eski viral kanamalı virüslerden kabul edildiğine ve tarihte bilinen en lanetli viral kanamalı ateĢ etkenli virüslerden biri olan Lassa‟nın 1969 yılında Nijerya‟nın kuzeyindeki Lassa Ģehrinde misyonerlik faaliyetlerinde bulunan bir hemĢirenin bir bahçeden kopardığı çiçekle elinin kanamasıyla baĢladığına dair bilgiler vermektedir. Ayrıca yazar, tartıĢmasız en belalı virüs kabul edilen ve adını Zaire ve Sudan arasındaki bir nehirden alan Ebola‟nın, 1976 yılında bu iki ülkeyi etkisi altına aldığından bahsetmektedir. Bu virüsün, 1967 yılında ilk olarak Uganda‟dan yayılarak Batı Almanya‟daki Marburg Ģehrinde tanısı konduğundan Marburg virüsü olarak bilinen virüsle aynı familyadan Filoviridae (kılıflı virüs) olduğunu belirtmektedir. Tüm bunlara ek olarak viral kanamalı ateĢ etkeni virüslerden biri olan Rift vadisi ateĢinin 1977 yılında Mısır‟ı vurarak 200.000 kiĢiye bulaĢtığını, kanama ve beyin enfeksiyonu nedeniyle yüzlerce kiĢinin ölümüne ve görme yetilerini sonsuza kadar kaybetmelerine yol açtığını ifade etmektedir. Yazar, çoğu ölümcül olan bu virüslerin tamamen yok edilemediğini, bazı viral kanamalı ateĢ etkeni virüslere karĢı bir aĢının bulunamadığını, Ebola, Lassa ve Marburg gibi virüslerin Afrika‟nın çeĢitli bölgelerinde zaman zaman yeniden hortladığını ve Rift vadisi ateĢinin de 90‟lı yıllarda Mısır‟da yeniden görüldüğünü aktarmaktadır.5 Ancak zaman zaman bu bilgilerin uzaması nedeniyle, romanın bölümleri arasında bir kopukluk olduğu hissi uyanmakta ve böylece sürükleyiciliğini yitiren romana okuyucunun duyduğu ilgiyi azaltmaktadır. Romanın baĢ kahramanı Doktor ʻAlâ‟nın Safari macerasında salgınla ilk karĢılaĢması, bir gece nöbetinde hastaneye getirilen, vücudunda yaralanma olmamasına rağmen her tarafından kan akan bir hastayla olmuĢtur. Aklına ilk gelen ihtimal, kanama, ateĢ ve kemik ağrıları gibi Ģikâyetleri olan hastanın, Dang hummasına yakalanmıĢ olmasıdır. Ancak yazar burada yeniden tıbbî gerçeklere baĢvurarak kahramanın aklına Afrika‟da olduklarının geldiğini, Asya‟da sarıhumma bulunma ihtimalinin olmadığı gibi, Afrika‟da da Dang humması olmasının ihtimali olmadığını hatırladığı bilgisini vermektedir. TeĢhiste oldukça zorlanan Doktor ʻAlâ, kendisinden daha deneyimli bir doktorun, hastanın vücudunda gördüğü bazı izlerin etkisiyle yılan sokması olabileceği değerlendirmesini haklı bulmakla birlikte, hastanın ansızın öldüğünü bildiren hemĢirenin uyarısıyla büyük Ģüpheler duymaktadır.6 Patoloji sonuçları çıkmamasına rağmen ceset üzerinde yapılan otopsi raporları hakkında bilgi alan Doktor ʻAlâ, otopsiyi yapan doktorun yılan zehirlenmesi ihtimalinin mümkün olmadığını belirtmesiyle yeni ihtimaller üzerinde düĢünmektedir. Deri altında ve iç organların tamamında kanama olduğunu belirten otopsi doktoru, buna ancak Ebola, Kırım Kongo gibi viral kanamalı virüslerin yol açabileceğini belirtmektedir. Bu arada viral kanamalı ateĢli salgınların ortak yönlerine de iĢaret eden yazar, bu hastalıkların sivrisinek, tahtakurusu vb. böcekler veya kemirgenler ve yarasaların idrarı ya da hastayla temas ortamında bulunmak ve aynı havayı solumakla bulaĢabileceğine iĢaret etmektedir. Ayrıca virüslerin kuluçka sürelerinin birbirlerine yakın olduğunu, bu nedenle baĢlarda sıradan bir grip olarak algılandıklarını, ancak ateĢ, baĢ ağrısı, eklem ağrıları ve gözlerde kızarıklık gibi belirtilerden sonraki dördüncü günde kanamanın ansızın baĢlayarak hastayı aniden ölüme götürdüğünü anlatmaktadır.7 Yazar, romanın akıĢına yoğun tıbbî bilgilerle yön vererek, kitabını adeta bir salgının anatomisini açıkladığı bir yapıta dönüĢtürmektedir. Safari yetkililerinin tıbbî veriler ve geliĢmeler üzerinden bazı çıkarımlarda bulunduklarını anlatan yazar, patolojik bulgularla birlikte yapılan değerlendirmelerde hastanın viral kanamalı ateĢ etkeni bir virüse yakalandığını belirtmekte, virüsün korkunç yayılma hızı ve agresifliğini dikkate alarak bu virüsün Ebola, Lassa ve Marburg gibi virüsler olamayacağına kararlaĢtırdıklarını ifade etmektedir. Ayrıca sürecin takip edilmesi adına durum netlik kazanana kadar, aralarında Doktor ʻAlâ‟nın da bulunduğu hastayla temas eden herkesin, salgınlarda ilk tedbir olarak değerlendirilen karantinaya alınmasının uygun görüldüğünü dile getirmektedir.8 Yazar, bu cep romanının ilerleyen bölümlerinde Doktor ʻAlâ‟nın karantinada yaĢadıklarından, karantinaya alınanlardan biri olan Kanadalı kadın doktora karĢı hissettiği duygusal yakınlığın artmasından bahsetmektedir. Yazarın, böylesine bir romanda kahramanın duyguları üzerinden romantizmi iĢlemeye çalıĢmasının ardında, genel okuyucu kitlesini gençlerin oluĢturmasının olduğu tahmin edilmektedir. Güçlü bağıĢıklığı sayesinde virüsü yenen Doktor ʻAlâ‟nın, sağlık ekibinden enfekte olmuĢ diğer arkadaĢlarının iyileĢmesi için kurtarıcı olarak görüldüğüne, virüse karĢı sürekli bağıĢıklık kazanan kahramanın, kendisinden alınacak kan plazmasıyla adeta baĢkalarının umudu haline geldiğine iĢaret etmektedir. Ayrıca yazar, roman kahramanının karantinada geçirdiği bu süreçte yapılan virüsün izole edilmesi, fotoğraflanması, ölçümü ve genlerinin incelenmesi, Ebola virüsüyle % 95 benzeĢmesine rağmen geçirdiği mutasyon sonucunda çok daha saldırgan bir karaktere bürünmesi ve bunun doğal bir mutasyon olmayıp laboratuvarlarda virüsün genlerinde yapılan değiĢikliklerle olduğu sonucuna varılması gibi tıbbî iĢlemlerden uzun uzadıya bahsetmektedir.9 Yazar, romanın son bölümlerinde virüsü tanıyan ve virüsle mücadelede atılacak adımları belirleyen Safari örgütünün salgını yok etme stratejilerini anlatmaktadır. Virüse karĢı sürekli bağıĢıklık kazanan Doktor ʻAlâ‟nın, virüsün ilk görüldüğü yer olan Kamerun‟un kuzeyindeki Adamao bölgesine gönderilmesinden sonra, adeta roman bir aksiyon filmine dönüĢmektedir. Ahmed Hâlid Tevfîk, Safari Serisi‟nin ilk romanı olan el-Vebâ‟yı, Doktor ʻAlâ‟nın virüsün bölgeye nasıl ulaĢtığını tespit etmesi,10 virüsün aslında Pensilvanya merkezli Virüs AraĢtırma Merkezi‟nde çalıĢan bir Fransız doktor tarafından biyolojik bir silah olarak üretildiğini anlaması11 ve örgütün virüsün kaynağı olarak görülen bu bölgenin nasıltemizlenmesi gerektiğini kararlaĢtırmasını tıbbî uygulamalarla harmanlanmıĢ bir macerayla noktalamaktadır.12 Aslında Yeni Koronavirüs pandemisini yaĢadığımız Ģu günlerde, Covid-19 virüsünün biyolojik savaĢın bir parçası olduğu yönünde medyada dillendirilen komplo teorilerine dair detayların, bu kısacık cep romanında iĢlendiği görülmektedir. Bir tıp doktoru olması hasebiyle yazarın romanlarında çokça zikredilen tıbbî terimler ve hastalık adları dikkatleri çekmektedir. Bu husus, esasen kurgu olan söz konusu serinin okuyucudaki gerçeklik algısını artırmakta ve okuyucuyu maceranın içine çekerek, romana sürükleyicilik katmaktadır. Romanlarında mizahla karıĢık sade ve kolay anlaĢılır bir anlatım tarzını benimseyen yazara, pek çok eleĢtiri yöneltilmekle birlikte bu eleĢtirilerin okuyucu kitlesini dikkate almadığı görülmektedir. Zira yazarın romanlarının hedef kitlesi olan gençlerin ilgi ve eğilimleri göz önünde bulundurulduğunda, yazarın benimsediği üslubun isabetli olduğu anlaĢılacaktır. el-Vebâ adlı eserin değerlendirmesinde salgınla ilgisi olmasa da kitabın baĢından sonuna kadar hissedilen bir baĢka hususa iĢaret etmek uygun olacaktır. Bu husus, yazarın hedef okuyucu topluluğunun dinî ve siyasî görüĢlerini dikkate alarak mesajlarını iletmeye çalıĢmasıdır. Romanın kahramanı Doktor ʻAlâ‟nın iĢ görüĢmesinde çalıĢacağı sağlık örgütünün Ġsrail‟e bağlı bir örgüt olup olmadığını sorması, bu karakterin kitabın sonuna kadar romanın karakterlerinden biri olan Ġsrailli bir doktora karĢı beslediği nefreti sık sık dillendirmesi buna iĢaret etmektedir. Yazar, Doktor ʻAlâ‟nın bu yaklaĢımıyla, Mısır halkında yaygın olan Ġsrail karĢıtlığına göndermede bulunarak safını belli etmektedir.13 2.2. ʻAni’t-Tuyûri Nahkî (Kuşlardan Bahsediyoruz) Safari Serisi‟nin 40. kitabı olan ʻAni‟t-Tuyûri Nahkî (KuĢlardan Bahsediyoruz) adlı gerilim dolu cep romanı, serinin tümünde olduğu gibi Mısırlı genç Doktor ʻAlâ‟nın bir macerasını konu edinmektedir. Yazarın bu romanındaki olaylar, baĢ karakter Doktor ʻAlâ‟nın Safari sağlık örgütünde çalıĢan Tunuslu arkadaĢı Bessâm Bû Ğattâs‟ın, Kamerun‟un Ngaoundere Ģehrinde Müslüman bir seyyar satıcıdan helal gıda olduğu için satın alarak yediği tavuktan etkilenmesi sonucunda yakalandığı gizemli bir hastalık üzerinden geliĢmektedir.14 Ġlk baĢlarda görülen yüksek ateĢ, halsizlik, eklem ağrıları vb. belirtiler yüzünden Ģiddetli akut solunum yolu sendromundan Ģüphelenilse de hastanın röntgen filmleri ve sık sık bilinç kaybı yaĢaması bu ihtimalin dikkate alınmamasını gerektirmiĢtir. Bu hastalığın sadece yaĢlılarda ve Legionella bakterisinden kaynaklanan göğüs enfeksiyonlarında olduğunu bilen doktorlar, durumun normal olmadığı kanaatine vararak hastanın yoğun bakıma alınmasını talep etmiĢlerdir.15 Yazar, diğer eserlerinde olduğu gibi romanın satır aralarında salgın hastalıkların geliĢim süreci, belirtileri, sıcak havaların virüs kaynaklı hastalıkların yayılmasının önüne geçmesi, solunum cihazının kullanımı, tetrasiklin gibi bazı antibiyotiklerin özellikleri, kullanım amaçlarına benzer tıbbî bilgilerle birlikte, Legionella bakterisine neden bu adınverildiği gibi bazı tıbbî terminolojik bilgileri okuyucuya aktarmaktadır.16 Ayrıca yazar, romanın baĢ kahramanı Doktor ʻAlâ‟nın, H1N1 (domuz gribi) olarak tanımlanan virüsü kaparak salgına yakalanan Tunuslu mesai arkadaĢıyla birlikte geçirdikleri hoĢ vakitleri hatırlaması, dünyanın dört bir yanından gelen doktorlardan oluĢan bu seçkin sağlık ekibi içinde Arapça konuĢabildiği tek kiĢi olması nedeniyle gönlündeki özel yeri ve böylesine özel birini kaybetme korkularına dair detaylara yer vererek,17 salgın hastalıklarda insanların genel ruh halini ve korkularını yansıtmaya çalıĢmaktadır. Ahmed Hâlid Tevfîk, bilim kurgu ve fantezi romanı yazarı vasfıyla eserlerinde pek çok hayal ürünü sahneye yer vererek, insanlığın geleceğine dair ön görülerde bulunmaktadır. Kısa sürede yayılarak insanlar arasında dehĢete yol açan bu salgının insanların dörtte üçünü yok edeceğini, geriye kalanların ise vahĢi yaratıklara dönüĢeceklerini, dünyanın sonunun baĢlangıcının bir atom savaĢları sonucu değil de Kamerun‟un kuzeyindeki bu küçük Ngaoundere beldesinden yayılan virüsle olacağına dair senaryolardan bahsetmektedir.18 Yazar, romanında Kamerun‟da görülen H1N1 virüsünün yapısı, oluĢum aĢamaları, mutasyon nedeniyle kazandığı yeni saldırgan özellikleri, virüs familyaları ve 1918 grip salgınında görülen virüsün H5N1 kuĢ gribinden ziyade H1N1 domuz gribiyle benzeĢme iliĢkisinden bahseden pek çok tıbbî detaya yer vermektedir.19 Alan uzmanlarının anlayabileceği teknik terimlerle yoğrulmuĢ bu detaylı bilgiler, zaman zaman okuyucunun sıkılmasına yol açmakta ve hikâyenin bölümleri arasında bağlantı kurmakta zorlanmasına neden olmaktadır. Tam da bu noktada yazar, 1918 virüsünün hikâyenin yaĢandığı 1997 yılına nasıl ulaĢabildiğine dair bağlantı veya temas noktası üzerinden okuyucuyu gizem dolu bir maceranın içine çekmeye çalıĢmaktadır. Eserini biri Alaska‟da bilimsel araĢtırma, diğeri ise Ģüpheli kuĢ gribi vakalarının görüldüğü Kamerun‟da geçen ve birbirine paralel ilerleyen iki seyahat üzerine kurgulamaktadır. Romanında gerçek karakterlerden de faydalanan yazar, Alaska‟da virüslerle ilgili bilimsel araĢtırma yapan Amerikalı dünyaca ünlü virolog Jeffery Taubenberger‟i de Doktor ʻAlâ‟nın yer aldığı özel H ekibine dâhil etmektedir.20 Böylece romanı gerçek olay ve karakterlerle buluĢturan Tevfîk, gerçek bilimsel keĢifler ve tıbbî bilgilerle desteklediği romanında okuyucudaki gerçek algısının üst seviyelere çıkmasını sağlamaktadır. Alaska‟da yaklaĢık 100 yıl önce salgınla hayatını kaybederek karlar altında dokuları ve bedensel bütünlüğü bozulmamıĢ yüzlerce cesetten doku örnekleri almayı baĢaran ekip, yaklaĢık 30 milyon insanın ölümüne yol açan 1918 salgınındaki virüsle H1N1 domuz gribi arasında büyük bir benzerlik yakalamayı baĢarmaktadır. Bu esnada kuĢ gribiyle domuz gribi arasındaki benzerlik ve farklardan da bahsetmektedir. Yazarın, özellikle bu romanda okuyucuya hissettirdiği güçlü ön görüsü, romana ayrıcalık kazandıran hususların baĢında yer almaktadır. Buradaki enteresan ve can alıcı husus, yazarın bu salgının çıkıĢ noktası olacak yer hakkında beyan ettiği görüĢtür. Zira yazar, bu salgının baĢlaması için en uygun yerin domuz ve tavuğun bir araya geldiği yer olarak Çin‟e iĢaret etmektedir. Bu husustaki görüĢünü hayal gücü ve fantezi hissinin etkisiyle Ģekillendiren yazar, domuz ve tavuğun her Çinli çiftçinin çiftliğinde bir araya geldiğini, her Çinli çiftçinin çiftliğinde tehlikeli biyolojik deneyler yaptığı bir laboratuvarının bulunduğunu ifade etmektedir. Ayrıca bu laboratuvarlarda daha önce adı dahi duyulmayan virüslerin ortaya çıkarıldığını, bundan dolayı korkunç grip salgınlarının sadece Güneydoğu Asya‟dan yayıldığını ve Asya gribinin kulaklarda veba olarak yankılandığını dile getirmektedir. Tevfîk, kuĢ virüslerinin domuzlara bulaĢarak mutasyon geçirdiğini ve tehlikeli yetenekler kazandığını, domuz ve tavuk virüslerinin özelliklerinin birbirini güçlendirmesiyle yeni bir melez virüsün oluĢtuğunu ve bu virüsün de domuzdan insana geçme becerisini kazandığını dile getirmektedir.21 Yazar, romanında virüsün kaynağına ulaĢtıracak mantıklı bir açıklama bulmaya çalıĢırken, zaman zaman kitlelerin psikolojik davranıĢları ve tepkilerine de değinmektedir. Romanın kahramanı Doktor ʻAlâ‟nın kanaati üzerinden kendi kiĢisel kanaatini aktaran yazar, Arapların çokça inandıkları komplo teorilerine kahramanın inanmadığını, buna rağmen varlığına inananları baĢkalarından daha zeki olduklarını düĢünmeye sevk ettiği için komplo teorilerinin kabul gördüğünü belirtmektedir. Ancak bu aĢamada Doktor ʻAlâ‟nın yaĢananlara mantıklı bir açıklama getiremediği için komplo teorilerini benimsediğini aktarmaktadır.22 Ahmed Hâlid Tevfîk, Safari ekibinin virüsü kontrol almasıyla romanını mutlu sonla tamamlamaktadır. Ancak romanın sonunda okuyucunun mutluluğuna gölge düĢüren, belki de sonraki macerayı merakla beklemesini sağlayan, ayrıca bilim kurgu romanlarında çok sık bir biçimde kullanılan bilimsel, tarihî, siyasî ve polisiye ipuçlarıyla donatılmıĢ sorular sorarak dikkatleri çekmeye çalıĢmaktadır. Bir sonraki virüsün domuzdan mı yoksa kanatlılardan mı geleceği sorusunu cevapsız bırakan yazar, gerçek salgının gelmesinin kaçınılmaz olduğu ve bu salgının baĢlangıç noktasının Çin veya Hong Kong‟daki bir bölge olacağı yönünde ön görü sunmaktadır. O an gelip çattığında ise, insanlığın önce Allah‟ın rahmeti, sonra mikrobiyoloji ve virüse karĢı koruma sağlayan aĢının hızla bulunmasından baĢka umutları olmayacağını belirtmektedir.23 Roman dikkatlice okunduğunda gözlemlenen en belirgin özelliğin, romanın satır aralarında anlatılanların günümüzde yaĢanan pandemiyle benzeĢmesi ve bu salgınla ilgili direkt bilgiler içermesi olduğunu söylemek mümkündür. Öte yandan hastalığın yayılma yolları, komplo teorileri ve hastalığa çare olacak ilaç ve aĢı çalıĢmaları yapan uluslararası ilaç firmalarının hastalıklardaki rollerine dair günümüzde medyada dillendirilen detaylara değinmesi,24 oldukça sade bir üslupla kaleme alınan bu romanı Arap salgın edebiyatı içinde ayrıcalıklı bir konuma yerleĢtirmektedir.Mısırlı genç bir doktorun maceralarını konu alacak Ģekilde kurgulamaktadır. Bu çalıĢmaya konu olan el-Vebâ ve ʻAni‟t-Tuyûri Nahkî adlı eserleri incelendiğinde, yazarın meslekî birikiminin sağladığı avantajla oldukça isabetli ön görülerde bulunduğu anlaĢılmaktadır. Bu çalıĢmalar içerdikleri ayrıntılarla, günümüzde yaĢanan Yeni Koronavirüs pandemi sürecinde yaĢananları anlamamıza yardımcı olmaktadır. Ayrıca günümüzde yaĢanan olayların benzerlerine dair önceden yaĢanmıĢ bilgiler aktararak, okuyucuda yaĢanmıĢlık hissi ve dejavu algısı uyandırmaktadır. Yazar, eserlerinde pek çok gerçek tarihî, coğrafî ve olayların geçtiği yörelerdeki insanlara dair bilgiler sunarak, adeta okuyucunun önünde gizem dolu coğrafyalara bakan pencereler açmaktadır. Bununla yetinmeyen Tevfîk, tropikal tıp alanındaki uzmanlık bilgilerini kullanarak okuyucuya anlayabileceği düzeyde tıbbî bir altyapı bilgisi kazandırmayı amaçlamaktadır. Ancak zaman zaman yazarın, adeta romanların bölümleri arasına yerleĢtirilen ve sağlık kamu spotu ilanlarını andıran bu tıbbî bilgiler ve sağlıkla ilgili istatiksel verilerde ölçüyü kaçırdığı görülmektedir. Bu durum, romanın bölümleri arasında bir kopukluğa yol açmakta ve sürükleyiciliğini yitiren esere duyulan ilgiyi azaltmaktadır. Yazar, bu tıbbî bilgilerle romanlarının akıĢına yön verirken, eserlerini adeta bir salgının anatomisini açıkladığı bir yapıta dönüĢtürmektedir. Romanlarda yoğun bir Ģekilde sunulan tıbbî bilgiler tümüyle olumsuz görülmemektedir. Bu bilgilerin varlığı, esasen kurgu olan eserlerin okuyucudaki gerçeklik algısını artırmakta ve romana kazandırdığı sürükleyicilikle okuyucuyu maceranın içine çekmektedir. Öte yandan yazar, romanın baĢ kahramanı Doktor ʻAlâ‟nın, domuz gribi hastalığına yakalanan Tunuslu mesai arkadaĢıyla yaĢadığı hatıraların gözünde canlanması ve ona karĢı hissettiği duygular üzerinden, salgın hastalıklar sonucunda insanların yaĢadıkları acıları, ruhlarını kaplayan hüzün, endiĢe ve korkuları okuyucuya aktarmaya çalıĢmaktadır. Zaman zaman da olayların geliĢimini ilgilendiren mantıksal açıklama arayıĢları çerçevesinde kitlelerin psikolojik davranıĢları ve tepkilerine de değinmektedir. Tevfîk‟in eserlerine dair tespit edilen bir baĢka husus, gerçek hayattaki bazı meĢhur Ģahsiyetlerin romanlarda yer almalarıdır. Bu kiĢilerin seçiminde oldukça baĢarılı görülen yazar, romanın akıĢını söz konusu karakterlerin vasıflarına göre Ģekillendirmektedir. Yazarın ʻAni‟t-Tuyûri Nahkî romanında, olayların akıĢını dünyaca ünlü Amerikalı virolog Jeffery Taubenberger‟in Alaska‟da yaptığı bilimsel araĢtırmalara ve bu konudaki detaylara uygun hale getirmesi bunun eserlerindeki somut örneklerindendir. Ahmed Hâlid Tevfîk‟in romanlarında okuyucuya hissettirdiği güçlü ön görüleri, romanlarına ayrıcalık kazandıran hususlardandır. Yazar, özellikle salgın hastalıkların türleri ve çıkıĢ noktalarıyla ilgili ön görüleriyle günümüz okuyucularını hayrete düĢürme kapasitesine sahiptir. ʻAni‟t-Tuyûri Nahkî adlı romanında, salgının baĢlaması için en uygun yerin domuz ve tavuğun bir araya geldiği yer olan Çin‟e iĢaret etmesi oldukça enteresandır. Buna göre, çalıĢmada incelenen eserlerin günümüzde yaĢanan pandemiyle benzeĢen detaylara yer vermesi ve hatta bu salgınla ilgili net bilgiler içermesi hayret uyandırmaktadır. Ayrıca biyolojik savaĢın bir parçası olarak görülen salgınların baĢlangıcıyla ilgili ortaya atılan komplo teorileri, virüslere karĢı ilaç ve aĢı çalıĢmaları yapan ilaç firmalarının hastalıklardaki rollerine dair Yeni Koronavirüs pandemisini yaĢadığımız bu süreçte medyada dillendirilen detaylara değinmesi, yazarın eserlerini Arap salgın edebiyatı içinde ayrıcalıklı bir konuma yerleĢtirmektedir

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0